Maksat Muhabbet Olsun # 1

Bugün bir blogger organizasyonuna davetliydim. “Evet, buna gidebilirim… Evet, evet, gidebilirim” deyip kendimi gaza getirerek iş çıkışı davete katılma planı yapmışken ben, şansıma bugün İstanbul’ da trafiğin kilitleneceği tuttu; şu meşhur konser sebebiyle! 10 dakikada gittiğim yolu 1 saatte gidince tahmin edersiniz ki sonuç yetişilemeyen bir organizasyon oldu.

Servisten inince savaştan çıkmış bir haldeydim zaten, araç içerisinde yaptığımız dur-kalk’ lar Perşembe’ nin bonusu oldu. Neyse, sağlık olsun, başka bir organizasyona inşallah… Gerçi çalışırken neye nasıl yetişeceksin ki! Ben neredeyse her akşam gözlerimi ovuşturarak dikiş makinesinin başına geçmesem veyahut birşeyler tasarlamak için kendimi oturduğum koltuktan kazımasam, hayatım sadece iş ve ev arasında dokuduğum mekikten ibaret olacak. Gerçi her akşam aynı başarıyı gösteremiyorum, orası da bir gerçek. Bazen öyle oluyor ki; uyuklarken saçmalıyorum, bazen de ne yapacağımı bilemeyip daldan dala atlarken o gün hiçbirşey yapamadığımı fark ediyorum – hazin son :))

Biz çalışanların günü sadece ofis içerisinde bulunduğumuz zaman demek değil ki; yolda geçen zaman, sabah hazırlanmak için harcadığımız zaman filan da katılınca işin içine geriye bize kuş kadar birşey kalıyor. O kuşu da artık döndür, döndür, kullan :))

Ben bazen diyorum ki saat 08.30′ da işe gelip, 18.00′ de mesainin bitmesi gerektiği kuralını kim uydurmuş?! :)) Bakın, kuralı kim koymuş demiyorum, uydurmuş diyorum :)) Herhalde işçinin bütün hayatını kendine feda etmesini isteyen zalim bir patron böyle birşey atmış ortaya, sonra taklit edile edile bize de yutturmuşlar; günde ortalama mesai saati şu kadar diye :)) Biz de yemişiz, ya da yemiş gibi yapmış, midemize oturan parçayla o kurala itaat etmeye çalışmışız :)) Diyorum işte; saat 14.00 – 15.00 civarı işyerleri paydos demeli – şu üç günlük dünyada lafı mı olur aramızda böyle şeylerin :))

Şimdi aklıma geldi de; İstanbul’ a geldiğim yıllarda, kriz sebebiyle şirketlerde çalışanın maaşını yarıya düşürerek durumu kurtarma harekâtı başlamıştı :) Bir şirkette bana da denk gelmişti bu olay; maaşımı yarıya düşürürlerse, benim ne yapmak istediğimi sormuşlardı. Hani seni işten çıkarmıyor da tazminat vermemek için, ağzını arıyor bir anlamda. Beğenmezsen zaten sen kendi ayaklarınla tıpış tıpış gideceksin. Neyse işte, beni odaya çekti bir müdüre. O soruyu sordu. Cevabım netti, odaya girmeden önce düşünmüştüm :) “Maaşımı yarıya düşürürseniz ben de yarım gün çalışırım, olmaz mı?” demiştim :) Kadın çıldırmıştı. “Şaka mı yapıyorsun sen?” diye sormuştu. Hayır gayet ciddiydim oysa. Mesai saatlerinin sabahtan akşama kadar bir günü kapsamasını söyleyen her kimse şaka yapıyor olamaz mıydı pekala?? :))

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Yazının başlığına baktım da şimdi, hakikaten maksat muhabbet olsun diye yazıyorum. Yoksa yazmadıkça yazamıyorum, yazamadıkça yine yazamıyorum derken günler geçiyor; ki bu hiç bana göre değil :) Geçen gün çalıştığım şirketin ortak iş yaptığı firmalardan birinde çalışan bir bayan bana “Siz blog yazıyor musunuz?” diye telefonda sordu da, çok şaşırdım. Meğer her gün iş sebebiyle e-mail gönderdiğim kişi Demetoloji’ yi takip ediyormuş. Sesimi o kadar duyurabildiğimden gerçekten haberim yoktu :) Bir sevindirik oldum :))

Bu hafta da bloguma bir spam yayıncı musallat oldu, nasıl olduysa sebebini hiç bilmediğim bir şeyden dolayı bloguma sızmış, gizliden reklam yapıyor. Google beni uyardığından beri uykularım kaçtı resmen. Blogunuzda üçüncü kişiler yayın yapıyor olabilir! Bu ne demekti! Kontrolüm dışında olup hayatımı rahatsız eden herbirşey yeterince itici, huzur bozucu; sanal ortamda olsa bile… 3 günümü aldı sorunu çözmek – dışardan aldığım desteklerle tabii. Bilgi işlem departmanında bir arkadaş, çalıştığım hosting firması, bir de sağolsun bu vesileyle tanıdığım Tolga Bey; yardımcı oldular bana. Dün sorunun çözüldüğünü gördüm de rahatladım :) Yoksa çevremdekilerin anlamsız bakışları eşliğinde kahrolarak hayatımı geçirmeye devam ederdim ben :))

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Mayıs ayı geldi bu arada yine. Umarım bu senenin Mayıs ayı benim için içinde güzel sürprizler saklamıştır. Her sene Mayıs ayını ya büyük üzüntü ya da büyük mutluluklarla uğurlamak bir ritüel olmaya başladı benim için çünkü. “O da ne ki?” diye düşünenler geçmiş yıllardaki Mayıs ayında yazılmış yazılarıma göz atabilirler… Bu ay planda görümcemin düğünü dışında başka bir atraksiyon beklemiyorum. 31 Mayıs bitip de 1 Haziran’ a geçtiğimizde tekrar değerlendiririz artık :) Bu ara siparişlerimde bir artış var, o zaman bu ay siparişlerimin patlama ayı olsun da 2013 yılının Mayıs ayını da bu anlamda bir dönüm noktası olarak anayım, ne dersiniz? :) Evrene de siparişi ay başında vereyim, anlayan anlar zaten :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

5 yorumlar

  1. O kuş kadar zamanda yorgunluktan sızıp kalıyorum ben çoğunlukla! Ve bundan hiç hoşlanmıyorum. Robot gibi…
    Bence mesai 14 gibi bitmeli, insanın kendine ayıracak zamanı olmalı. Gönüllü işlere katılmalı. İmece usülü olmalı işler, eskisi gibi.
    Çok doluyum bu konuda :)
    Tüm çalışanlara yüksek pozitif enerji diliyorum :)
    Sevgiler…

  2. Ne güzel bir yazı olmuş, sohbet eder gibi bir yandan okudum bir yandan söylendim durdum :)
    Bolca yazmalısın böyle bence :))

  3. o koltuktan kazımalar olmasa sahiden birşey yapamayız.. ne çok iş yapabiliyorsun diyenlere.. uyku ve başka şeylerde fedakarlık etmek zorundayım ama diye cevap veriyorum hep…

    herşey gönlünce olsun..

  4. aynen canım, tam gün çalışmak bana göre de değil hiç. inşallah 1 yıl sonra ben de devletle ve 8-5’le bağlarımı koparıp yarım günlük bir çalışma sistemine geçeceğim. ancak o zaman insani bir yaşamım olabilir çünkü. bu şekilde çalışmak insanlık dışı bana göre. hele de İstanbul’da. sana da yarım günlük, keyifli bir iş diliyorum. öpüyorum çok ;))

  5. Demet

    DAMLA; inşallah elimden geldiğince, fırsat buldukça yazacağım ;)