Karalamalar

İnşaata da Başlarım Ben Yakında…

Dün akşam kucağımda dizüstü bilgisayarım; tam yeni yazımın fotoğraflarını düzenleyeceğim. Birden sarsılınca alttan altan, neye uğradığımı şaşırdım ve istem dışı olarak bilgisayarın kapağını kapatıp “Deprem oluyor” diye bir feryatla ayağa fırladım. Beni sakinleştiren eşim olayın psikolojisini atayım diye “Hadi bir hava alalım” dedi, sonra da başladı bana gülmeye. Aklına takılan, neden o esnada bilgisayarı kapatmaya çalıştığım olmuş. Çok düşünceliyim; Allah korusun, ev çöker filan tepeme, bilgisayarım açık bir halde gümbürtüye gitmesin, değil mi? :) Şimdi kendime güldüğüme bakmayın siz, o an panikleyince insan ne yaptığını bilmiyor ki… İzmir’ de depreme alışmış bir bünyemin olması gerekirken hala her hissettiğim sarsıntıda dizlerimin bağı çözülüyor. En güzeli hissetmemek aslında; o zaman birilerinden duyduğunda sanki uzak bir yerlerde deprem olmuş da haberleri dinliyormuşsun gibi geliyor… Daha az tedirgin edici hiç değilse… Bir keresinde hiç unutmam, İzmir’ de iken bir deprem olmuştu da –gerçi orda sürekli sallanıyordum- sabah ofiste ayaktayım, elimde bir bardak çay var,…

Bi’ Merak

Anlatayım; 08.30-18.00 arası çalıştığım tam zamanlı bir işim var. Cumartesi-Pazar günleri hariç haftanın beş günü işyerinde sürekli bilgisayar başında kafa patlatırım. Daimi olarak monitöre yakın yaşayanlardanım dediysem ne yazık ki bu istediğim her an internete girebileceğim anlamına gelmez. Çalıştığım firmanın kuralları kapsamında internete girmek yasak. Doğru duydunuz. Google’ ın ana sayfası ve işle ilgili birkaç site hariç hiçbir link uzantısı çalışmaz, denemelerinizde karşınıza çıkan renkli uyarılarla acı gerçeği derinlemesine anlarsınız :) Yani, ben çalışırken biraz mola deyip sevdiğim hiçbir blogu okuyamam, işlerimi bitirdiğimde özel maillerimi kontrol edemem, hiçbirinizin Twitter muhabbetlerine ortak olamam, sanal gezintilere çıkamam. İlk başlarda fazlasıyla koydu (argo oldu ama bu kelimeden daha iyi bir kelime yoktu durumu anlatabilmem için) 9 aydır böyle yaşıyorum, henüz ölmedim :)) Şirket kuralları işte; uymaktan başka çözüm yok. Birkaç kendini bilmezin yüzünden yasaklanmış zamanında. Hak veririm, yönetim de çalışma düzenini bir sisteme oturtmak zorunda. Yalnız bir taraftan da üzülürüm, kurunun yanında yaş…

Maydanoz… Alır mıydınız?

Maydanoz… Barbunya pilaki üzerinde enfes olur. Hayatımın göbeğinde değil ama… Her lafın ortasında, alakalı-alakasız konuşan, üzerine vazife olmayan şeyleri kurcalayan, hayatımızın yeşillikleri onlar… Yürüyen, konuşan, elleri, ayakları olan, espri yapan – yaptığını sanan – maydanozlar onlar… Günde kaç bardak su içmemiz gerektiğini onlar bilir. “Kilo almışsın” diyorsa sana, almışsındır; uzatma :) Beş dakika önce tuvalete girmiş olman, aradan bir saat geçene kadar tekrar girmeyeceğin anlamına gelir. Sana ne arkadaşım; belki ben si-dik-li-yim :)) Elini yıkadığında kurulamak için bir adet peçete kullanman yeterlidir, ikincisi gereksizdir. Hem unuttun mu; peçetelerin içinde şu sevimli fillerden vardı; ıslaklığı yüzde bilmem kaç içine hapsediyordu :))) Düşünceli bir haldeysen mutlaka moralin bozuktur. “Canın mı sıkılıyor?” “Sıkılıyor, değil mi? Sıkılıyoooorrr” :)) Puanlı elbisenizin üzerinizde nasıl durduğunu ona sormuş muydunuz peki? En beklenmedik anlarda değişik çıkışları vardır canlı maydanozların; hayretler içinde bırakırlar karşısındakini. Bu cesareti de nerden alırlar, bilinmez… Maydanoz faydalı bir bitki dediler diye mi acaba sarfettikleri…

Zamansız Terk Ettin Beni

Bir gün blogunu bir açarsın; o da nesi! İzleyicilerinden bir kişi seni terk etmiş. Kim olduğu da meçhul. Ara ki bulasın, gönlünü alasın… Düşünür müsün üzerinde? Yoksa “Amaaann bana ne! Kendi kaybeder!” tribi mi yaparsın :) Ben düşünürüm. “Rahat mı ettiremedik?” derim kendi kendime :) Ve şunu sorgular zihnim, benim asıl öğrenmek istediğimdir: Niye gelmişti, niye gitti? Yoook, yoook, tabii ki ölesiye kanka değiliz. İstemiyorsan gidersin, yol açık… Ama isterdim ki; öyle parmak uçlarına basıp usul usul sessizce çıkıp gitmeseydin kapıdan. Belki bir selam bile vermemiştin bana. “Hoşgeldin” diyememiştim ben de sana. Keşke sıcak bir çay ikram etseydim, yanında havuçlu, cevizli kek. Sever misin? Dedim ya işte, zamansız terk ettin beni. Yine gelirsen kapım açık; sakın günü, saati dert etme. Terlikler hemen girişte sağ tarafta… Aman başına dikkat et, o odanın kapı girişi biraz alçakta… :)

Sohbet Muhabbet

Oooo, herkes tatillere gitmiş, boşlamış buraları, Çeşme’ lerden, Bodrum’ lardan sesler daha bir yükselir olmuş :) Ne o; ben tatile gidemiyorum diye nispet mi yapıyorsunuz bakayım :)) Öğretmen değilim ki; şöyle iki ay tatilim olsun, senemi de doldurmadım ki daha çalıştığım iş yerinde, en azından bir hafta kaçamak yapabileyim… Zor bir yaz olacak, belli, belli. Artık ben karınca misali çalışır, haftasonu tatilleri ile kendimi avutur dururum… Neyse ki yakınlarda Ramazan Bayramı tatili var da ucundan iki-üç gün; züğürt tesellisi gibi ona sarıldım ben de :)) Sonra Ekim’ in 18’ ine kadar dişimi sıkarsam; 14 iş günü yıllık izini hak etmiş oluyorum *-* Az kalmış, değil mi? Saydım biraz önce, tam 105 gün. Az kalmış deyin, az kalmışşş… Şu an deniz kenarında güneşlenemeyenlerle sohbet edelim biz de madem. Eğer siz bol güneşli bir tatil yüzünden bu yazıyı rötarlı okuyanlardansanız, hemen şimdi bir aynaya bakın, yanık teninize iltifat edin, dinlenmiş bedeninizi kucaklayın…

Kredi Kartsız Hayat

Öyle bir hayat var mıydı? Google Amca’ ya sordum; o bile tanımadı :) Yook, yoook; bu kez sen bile anlamadın benim ne kastettiğimi; yılların deneyimlisi, anahtar kelimeler hükümdarı seni… Eh, sen de haklısın be Google Amca; kimse sormazsa sana kredi kartsız hayatın ne olduğunu, sen de nereden bileceksin, değil mi? :) İlk kredi kartım bundan altı-yedi yıl önce geçti elime. Bir süre çantamda anlamsızca gezdikten sonra (keşke hep o anlamsızlığını korusaydı) her para sıkıntısı çektiğimde imdadıma yetişti, sonra anlam bulmaya başladı tabii… İstediklerimi rahatlıkla aldığımı görünce zaman zaman renk renk kıyafetlerin arasında göz kırptı bana, bir alacaksam iki alabileceğimi fısıldadı kulağıma… Hoş geldi önce… Bazen ipin ucunu kaçırdım, sonra hemen topladım. Sonra bankalar yollarımı aşındırmaya başladı. “İstemiyorum” dedikçe daha çok rahatsız ettiler. Hatta bazen öyle oldu ki; bir şirkette işe mi başladım, “Aaa, maaşınız bizim bankamıza yatıyor” diyerek alnıma silah dayayarak verdiler resmen kredi kartlarını. Almayanı dövüyorlardı yani, o derece…

Bilinmeyen B E N

Tatlı blogger arkadaşlarımdan “Herşeye Rağmen Hayat Güzel” blogunun sahibesi beni mimlemişti. –Miş’ li geçmiş zaman dili kullanıyorum; çünkü üzerinden epey zaman geçti; ancak ilgilenebiliyorum. Mimin konusu; hakkımdaki 7 gerçek. Sayıyı tutturur muyum, bilemiyorum ama hele bir başlayalım bakalım :) 1 – Kesinlikle mayonez yiyemem. En az 10 senedir bir kere dahi ağzıma mayonez sürdüğümü hatırlamıyorum. Fast food tarzı yiyecek satan yerlerde hamburger içine mayonez ya da mayonez karışımı olan bir sos eklenmemesi konusunda katı uyarılarım vardır. Ola ki siparişi alan bu önemli uyarıyı atlarsa acımadan hamburgeri iade ederim :) Normalde dışarıdan aldığım yiyeceklerle ilgili -içinden böcek çıkmadıkça- başka hiçbir konuda kapris yaptığımı bilmem, ama söz konusu mayonez olunca midem kaldırmıyor. 2 – Düğünlerde oynamam; buna daha önce bir yazımda değindiğimi hatırlıyorum – olsun, bilmeyenler de öğrensin *-* Aslında oynayamayacağımdan değil, sadece kalabalık içerisinde müzik eşliğinde tepinmekten hoşnut olmadığımdan (biraz utangacım sanırım *-*) ve bu konuda üzerime fazla gelen aile büyüklerini…

Beklemediğim Bir Şey Oldu :)

Hani ben geçenlerde evrenden bana bir güzellik yapmasını istemiştim, sonra başıma türlü türlü aksilikler gelmişti. Ben de bunu evrenin mesajımı yanlış yorumlamasına bağlamıştım :) Meğer öyle değilmiş; evren siparişi hazırlıyormuş tam da o esnada. Pazartesi günü yaşadıklarımının siparişimle uzaktan yakından bir alakası yokmuş. Benim siparişim biraz gecikmiş sadece. Ah ne mutlu etti evren beniii… *** Pazar günü Twitter’ da yazdıklarımı yineliyorum; “Bir güzellik istiyorum evren senden yarın. Şaşırt beni, beklemediğim birşey yap. Olamaz mı yani?” *** Beklemediğim birşey istemiştim. Ve yazarken de inanın hiçbir maddi beklenti içerisinde değildim. Hoş bir sürprizdi sadece olmasını istediğim. Şeklini filan çizmedim. Birşey olsun dedim; yüzümü gülümsetsin, içimi ısıtsın, “Vay bee, hayatta bunlar da oluyormuş” dedirtsin bana… Dedirtti. Evet, bugün dedirtti. Beklemediğim bir şey oldu, arkadaşlar. Hem de hiç beklemediğim birşey :) Hani bir yazı yazmıştım ben evvel zaman içinde :) Çok da geçmedi aslında üstünden; daha kitap en çok satanlar listesinde tırmanışta *-* Aykut…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme