Hem sordum, hem cevapladım anlayacağınız. Hazır kağıda karalamışken cevabımı; oracıkta kaybolmasın, blogumun bir köşesinde de bulunsun istedim. Zaten soruyu sormamla, yılları yazıp yanlarına birer başlık atmam bir oldu. Ben çok düşünürüm diyordum cevaplarken ama beş dakika geçmeden bir de baktım her senenin başlığını atmışım.
Kendi kendime sorduğum soru şuydu: “Evet, sevgili Demet, bana son 10 yılını birer kelimeyle özetle. Her yılın bir kelimeyle karşılığı olsun yani, senin için en çok neyi ifade ediyorsa o yıl…”
Bakalım, geçmiş yıllarım benim için en çok hangi kelimeyi ifade ediyormuş, neden…
2004 yılı: Sorumluluk
Üniversite bitmişti, artık kendi paramı kendim kazanıyordum. Tek başıma eve çıkmıştım; ev kirası, elektrik, su; hepsi benim omuzlarımdaydı. Anne yemekleri yoktu. İşten eve dönünce bana bakan duvarlar, duvarlara bakan bir ben vardım. Maaşım televizyon almaya yetmişti ama sehpasını alamamıştım. Kocaman televizyon neredeyse bir sene halının üstünde pineklemişti :) Ben de yere minder koyup TV izlerdim :)) Bir sabah duş alırken atan sigorta karşısında telaş yapıp evde sorunu benden başka çözecek kimse olmadığını anladığımda acı gerçekle yüzyüzeydim :)
2005 yılı: Aşk
İlk görüşte miydi bilmiyorum; ama bir şekilde içimi ısıtan bir gülüşe, bir güzel yüreğe kapılıp gitmiştim. Onsuz yaşayamıyordum. Hep onunla olmak istiyordum. Ama çok uzaktaydı. Ben İzmir’ deydim, o İstanbul’ daydı. Ayda bir kez, bazen de iki ayda bir kez görüşebilirdik. Asıl iletişim aracımız MSN ve cep telefonu idi. Resmen teknolojik bir ilişki idi bizimkisi :))
2006 yılı: Özlem
Aşık olduğum kişi askere gitmişti. Yüzünü zar zor görürken artık sesini de duyamaz olmuştum. Bütün telefonlara yapışık yaşıyordum, ya ararsa da ben duymazsam, onunla bir dakikacık konuşabilme şansını kaybedersem diye bütün hayatım telefonlar tarafından yönetilir olmuştu :) Askeriyedeki tüm ankesörlü telefon numaralarını neredeyse ezberlemiştim. Cep telefonuma sevgiliden gelen aramalara “Dur, sen kapat, ben seni ararım” diye yanıt verirdim. Sayfalarca hasret dolu mektuplar yazıp çiçekli böcekli süslerle bezeyerek belki de mektup yazma rekoru kırmıştım :))
2007 yılı: Bekleyiş
Sevgili askerden dönmüştü. Biz ne olacaktık, ne zaman aynı şehirde yaşamaya başlayacaktık, artık bu hasret bitsin-di, kim şehir değiştirmeliydi, ben İstanbul’ a gidersem daha mı iyi idi, önce orda iş bulmak gerekti tabii… Kafada bir sürü soru işareti… Adım atsam mı atmasam mı, gitsem mi gelse mi… Bol bol Tarot falı bakıp sorularıma cevap isterdim, çoğu kez de “asılan adam” kartı ile yıkılıp yıkılıp sulugöze bağlar dururdum :)
2008 yılı: Başlangıç
İstanbul yaşadığım şehir olmalıydı… Ben yaşardım bu şehirde. Benim şehrimdi İstanbul :) Hem İzmir’ de iş imkanı azdı, hem sevgilim İstanbul’ daydı. Gitsem iyi olurdu, evet, evet, gitmeliydim ben… Valizimi kaptığım gibi bir gün kendimi İstanbul’ un kalabalık sokaklarında sudan çıkmış balık gibi buldum. Annem istememişti, gönülsüz yollamıştı beni uzaklara, “Yapamazsın, geri gelirsin sen” demişti, inatçı olduğumu bile bile… Dönemezdim ama ben anne, o evin perdeleri olmadan birkaç gün kalıverirdim de orda, yine de olmadığını söylerek dönmezdim, yılmazdım öyle kolay.
2009 yılı: Belirsizlik
İstanbul’ da bütün iş kapıları yüzüme kapanıyordu. Girdiğim bütün şirketleri batırıyordum :)) Ya kapanıyorlardı ya da ben dellenip dayanamayarak istifayı basıyordum. Bir türlü istediğim işi bulamıyordum. Koca İstanbul’ da hem de! Sanki tüm hayatım allak bullak olmuştu. Acaba hep böyle bir gün işsiz, bir gün çalışan olarak mı geçecekti ömrüm?
2010 yılı: Yenilik
Bekarlığa veda etme zamanı gelmişti. Artık uğruna uzun yollar aşıp geldiğim sevgili ile nikah masasına oturma zamanıydı. Hem de kışın göbeğinde, Ocak ayında. Ben anlamam, dinlemem; takvimde bir kere o günü işaretlemiştim. 10.01.10 kulağa hoş geliyordu; o gün evlenmeliydim… Şanslıydım ama; o gün hava ilkbahardan kalmaydı sanki; herkes kısa kollularla nikaha katılmıştı, gelinliğin üzerine diktirdiğim beyaz kürk boleroyu bile gece vakti kullanmıştım sadece :)
2011 yılı: Durağanlık
Artık düzenli gidip geldiğim bir işim vardı, maaşım zamanında yatıyordu, şirket de kapanmıyordu. Evlenmiştim, iki kişilik yaşama da alışmıştım. Haftasonları dikiş diker, hobilerimle uğraşır, haftaiçi de 08.30 – 18.00 arası mesai ile geçer giderdi günlerim… Rutindi yani… İniş çıkışlardan çok yorulmuş olacağım ki şikayetim de yoktu…
2012 yılı: Çöküş
Hiçbir sağlık problemi yokken annemi kaybetmiştim gözümün önünde. Gencecik yaşta annemi daha 47′ sinde gömünce toprağın altına; hayata bağlanmak bağlanmamak arasında gidip gelmiş, hem annemin yokluğuna inandıramamış kendimi, her sabah uyanır uyanmaz annemle içimden konuşup durmuş, hep onun beni gördüğüne, duyduğuna inandırıp iyi olmaya çalışmıştım… Hobilerim tek avuntumdu, beni oyalayan tek şeydi; iyi ki onlar vardı…
2013 yılı: Farkındalık
Artık neyi gerçekten isteyip neyi istemediğimi çok daha iyi biliyorum. Tercihleri ben yaparım, ben ne istersem o olur, hayatımda istemediğim hiçbirşey olmaz. Kim olduğumu gayet iyi biliyorum. Güçlü yanlarımı, zayıf özelliklerimi… Kendimle ilgili herşeyin farkındayım yani…
Ve 2014… Çok az kaldı, değil mi? Hızımı alamamışken onun da başlığını atayım dedim şimdiden… Lakin bende kalsın bir sürelik; nasıl olsa içini beraber dolduracağız bundan sonra…
18 yorumlar
Ahh be Demet’im ne güzel anlatmışsın her bir yılını, duygunu… Beni de düşüncelere gark ettin:)
Benim hayatımda da hep 5 yılda bir olmuştur büyük (öyle aman aman da değil yani) değişiklikler. Şimdide bir 5. yıldayım, bundan önceki kötüydü, ama bundan umutluyum bu 5. yılda iyi birşeyler olacak:)
Rabbim hepimize hayırlar göstersin inşallah
Çok güzel özetlemişsin, böyle yazınca daha da anlamlı oluyor sanki, bana he öyle gelir.
Diğerlerini bilmem ama anneni canlı canlı biz de yaşadık, biz de çok üzüldük. Mekanı cennet olsun, toprağı bol olsun.
Bende de 4 yılda bir olur değişimler, 2002 de mezun oldum ve işe girdim, 2006 da evlendim, 2010 da oğlum oldu, 2014 te neler olacak heyecanla bekliyorum :)
Ne güzel yazmışsın Demet’çim. Ayda gibi beni de düşünmeye sevk ettin. Uzun zamandır, çeşitli sıkıntılardan dolayı sanal alemden uzak kalmıştım. Bu arada benim de hayatımda irili-ufaklı değişiklikler oldu. Bu aralar ben de ilk 35 senemin muhasebesini yapmaya ve ikinci yarı için bir yol haritası çıkarmaya çalışıyorum. Umarım 2014 hepimiz için güzel şeylere gebedir…
Demetcim, 2014 “bebek” yılı olur inşallah…
Benim içimden öyle geçti…
Canım ne kadar güzel yazmışsın her yılını…
Umarım bundan sonra her yılın bol mutluluk içinde geçer…
Demet’ciğim seni çok özlemiştim, bu içinden gelen cümleleri, seni senden dinlemeyi çok özlemiştim.
Okurken çok duygulandım. Anneni kaybettiğin dönemi biliyorum, “çöküş” başlığını görünce ben de yıkıldım sanki, içimde teller titredi…
Hep ama hep mutlu ol, azimli, inatçı, yaratıcı, tuttuğunu koparan, sevgi dolu Demetciğim…
Seni çok seviyorum.
Seni seven çok insan var bunu unutma :)
Ne kadar güzel anlatmışsın.. Ben de senin gibi hep sorgularım, kendimdeki değişimleri gözler düşüncelere dalarım ama sanırım böyle başlık başlık yazmam lazım ki yeniden aynı evrelerden geçmeyeyim.. Bazen en başa dönüyor sanki insan..
Sevgiyle :’)
Canım :)
@Ayda_cafenoHut; İnşallah Ayda’ cığım; bundan sonra hepimiz için iyi şeyler olur :)
gülay; Amin, hepimize inşallah…
@benden bizden; 2014 için herkes beklentide anlaşılan :) Senin için de çok güzel şeyler olur umarım canım…
@Ololi; Ne çok özlemişim seni… Sanal alemde uzaktan sevdiğim, blogunu arada yokladığım, yazmasını beklediğim kişilerdensin :) Umarım senin için de yeni yıl güzel şeyler getirir. Bir durup değerlendirmek gerekiyor hayatımızı, ne yaptığımızı… Zaman çok kıymetli; boşa harcamamak lazım ;)
@selda; Hayırlısı canım :)
@Canan; İnşallah Canan’ cığım, hepimizin ;)
@Derya; Yorumun, sonrasında attığın e-mail ne iyi geldi ruhuma, anlatamam. Uzun zamandır iletişimde olduğum kişilerle hala bağımızın kopmadığını bilmem, hissetmem çok mutlu ediyor beni. Ben de seni çok seviyorum… Herşey gönlünce olsun canım! ;)
@Gözde; Evet, başlıklar iyi oluyor; tepeden bakıyor gibi oluyorsun hayatına. Ara ara değerlendirme yapmak, yeniliklere yelken açmak lazım :) Herşey gönlünce olsun senin de ;)
@Banu; Muckss :)