karalamalar

7 Yazılar Ana sayfaya dön

Şükretme Egzersizi

Madem o kadar kişisel gelişim kitabı okuyoruz, okuduklarımız sayfalarda kalmasın, uygulayarak pekiştirelim, hayatımıza olumlu enerjiyi davet edelim, değil mi ama? :) Çünkü neymiş? Evren bir fotokopi makinesiymiş. Yani; neye odaklanırsan hayatında onu çoğaltırsın, o yüzden biz güzel düşünelim, güzellikleri çoğaltalım. Bardağın dolu olan kısmını görmek -görmeye çalışmak hiç değilse ilk başlarda – ne kadar zor gibi gözükse de zaman zaman, hele hele dibe vurduğumuzu hissettiğimiz zamanlarda, insan ruhuna iyi geldiği su götürmez bir gerçek. Bir kere insan kendisini iyi hissetmeyegörsün; tadından yenmez :)) Hem Polyanna olmanın kime ne zararı var ki? :) Keşke her daim pembe gözlüklerimizle bakabilsek etrafa, sonuç itibari ile şeker pembe rengine bürünmüş bir patron fena olmazdı hani ;)) Şimdi bu egzersizle o gözlükleri pekala tekrar takabiliriz, çünkü herkesin birer tane pembe gözlüğü vardır mutlaka, ya başının üzerinde unutmuştur, aranıyordur nerede olduğunu; ya da gözündedir de camlarının tozunu almak gerekiyordur arada bir… Bu yazıyı yazmaktaki amacım da…

Yaz Gelince

– Burası buz gibi oldu, kapatır mısınız lütfen şunu? – Ayy, fenalık bastı, biraz açsak olmaz mı? – Boynum tutuldu resmen yaa… Hepimiz hasta olacağız! – Dışarısının kaç derece olduğundan haberin yok sanırım?! Bu sıcakta açmayacaksak ne işe yarayacak bu?? – Çok üşüyorsan üzerine hırka getir! – Yaa nasıl birşey bu; resmen ayaklarım dondu! Çizmelerimi giyeceğim yarın vallahi!! – Biraz cam açsak peki, hem hava gelir! Bu çok sağlıksız… – Sen kuytuda kaldığın için seni çarpmıyor ama direkt benim üzerime geldiği için gerçekten çok rahatsız oluyorum. – Biraz dereceyi yükseltebilir miyiz? … Örnekler çoğaltılabilir, hatta daha çirkefleri eklenebilir :) Yaz gelince en çok konuşulan konulardan biri bu olsa gerek; Aç-Kapa: Klima :)) Havaların ısınmasıyla klima etkisinden rahatsız olanlarla o soğuğu iliklerinde hissetmek isteyenlerin mücadelesi başlar adeta. Kaç şirket gördüm, kaç çeşit topluluk içerisinde bulundum, kaç insan geldi geçti 29 senelik ömrü hayatımdan… Şu yaz sıcağında değişmeyen birşey varsa o da…

Muhabbetin Böylesi

Hani geçenlerde Kütahya merkezli bir deprem olmuştu ya; İzmir, İstanbul gibi pek çok ilde hissedilmişti. İşte, ben o depremi hissetmedim, biliyor musunuz? E, şimdi ne yapalım hissetmediysem, değil mi? Zil takıp oynayacak değiliz ya hep beraber! Durun, durun; önce şu mini diyalogu paylaşayım da hele bir sizinle; sonra anlarsınız neden bu muhabbetin gecenin bir yarısı burada vuku bulduğunu; Depremden bir gün sonra… (Mekan, karşımdaki kişinin adı, cinsiyeti hiç önemli değil) Ben – Dün gece deprem olmuş ya; ben onu hissetmedim. Çok mu şiddetliydi? X – Evet yaa, çok salladı. Ben – Sanırım ben o esnada ayakta olduğum için hissetmedim. X – Nasıl hissetmezsin yaa? Çok şiddetli idi. Ben – Alla alla! X – Hissedilmeyecek gibi değildi! Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!! Ben – ?!! Cümleye dikkat lütfen; “Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!!” Yahu, neye göre? Kime göre? Ben hissetmedim işte! Ne yapayım şimdi!! Senin için hissedilir olan şey…

Geçtiğimiz Cumartesi

Güne Koçtaş’ a uğrayarak başladım. “Koç-taş’ a gidiyorum, hobi odamı çok seviyorum” diye mırıldana mırıldana gidip birsürü şeyde aklımı bırakıp döndüm :)) Hani kendinden yapışkanlı desenli kağıtlar var ya, onlardan alıp şu meşhur Sushico kutularımı adam etmekti amacım, tabii amaç dışı ufak tefek şeyler de her an alışverişiniz kapsamına girebilir. Mesela, bu şarkı söyleyen kuşlu priz sticker’ ı gibi :) Sonra bir hevesle oturup Sushico kutularından birini leopar kutuya döndürdüm :) Pek havalı oldu, nereye konduracağımı bilemedim :)) Akşam Taksim’ e gittik – eşimin bir arkadaşının doğumgünü vesilesi ile. İstiklal Caddesi çok kalabalıktı. Genelde pek gitmediğim bir yer olduğu için o daracık yollarda, insan selinde bunalmadım desem yalan olur… Yine de ışıkları fotoğraflamak eğlenceliydi. Her ne kadar sigara dumanından rahatsız olsam da; Kalamar tavanın tadı enfesti :) Leopar kutu mu? Onun içini doldurdum, evet :) Detayları bir sonraki yazımda olsun ;)

Teoride İlkbahar

Öyle özledim ki güneşli havaları; bu sene kara bulutlar terk edemedi bir türlü buraları… Arada güneş yüzünü gösterdiğinde havalar ısınıyor diye ümitlenirken aniden yağan yağmur tüm neşemi silip süpürüyor bir anda… Sanki Nisan ayında değiliz… Zaten neymiş; teoride ilkbaharı, pratikte sonbaharı yaşıyormuşuz. Bence mevsimlerden şu an kış; donuyoruz resmen… Bu fotoğrafı da geçtiğimiz haftasonu mini fotoğraf gezimiz esnasında güneş yüzünü gösterdiği bir ara çekmiştim; elimde baharın tek kanıtı gibi kalakaldı öylece…

İçimden…

Her gün işten çıktığımda kafamda planlar yaparım; günümün kalanını dolu dolu yaşanmış kılmak için kabarık listeler… Altından kalkamayacağımı, her birine yetişemeyeceğimi bile bile her akşam oynarım ben bu oyunu, kimi zaman farkında bile olmam. Zihnim bedenimin bulunduğu yerden çok daha farklı şeylerle meşgul, beni mutlu çerçevelerin birinden alır diğerine sürükler… Çalışan bayan olmak gerçekten çok zor; hiçbirşeye tam anlamı ile yetişemiyorsunuz. Hele ki ruhunuza mükemmeliyetçilik bulaştıysa kıyısından köşesinden; huzursuzluk hep içinizde sorguluyor sizi yapamadıklarınızla… Aslında fazla da aceleye gerek yok; nasılsa yapılacak işler hiçbir zaman bitmeyecek, değil mi? İmreniyorum bunu diyebilen insanlara! Ne yazık ki mi demeliyim bilmiyorum ama ben onlardan olamadım, olamayacağım da… Hep kurallarım var benim katı katı; sanırım çocukluktan kalma bir alışkanlık – temelinde disiplinli bir anne… Bazen diyorum anneme de zaten “Sana benzemeye başladım” diye… ……………………. Ben ne anlatmaya gelmiştim buraya?! Neler yazmışım beş dakika içerisinde? Ah şu hınzır parmaklar! İzinsiz döktüler hemen de kafamdan geçen…

İstanbul’ da Karlı Bir Gün

Bahar geliyor derken kara kışa teslim olduk sanırım… O ne soğuk öyle son iki gündür… Bir yandan rüzgar, bir yandan sulu kar derken iliklerime kadar işleyen soğuğun tek güzel yanı şehre inen beyaz büyü sanırım; ağaçların dallarında, evlerin çatılarında az da olsa biriken kar taneleri insanın yüzünü gülümsetmeye yetiyor da artıyor… Bu sabah işe giderken soğuktan titreyen ellerime, işe yetişme telaşıma ve bitmeye ramak kalmış fotoğraf makinamın şarjına inat fotoğraf karesine girmeyi başarabilmiş güzellik… Ve aklıma gelmişken, geçen sene yazdığım günün anlam ve önemine uygun bir yazımla bugünü noktalıyorum; hatırlayanlar olacaktır… Kar yağıyor; pamuk gibi… Bazen ince ince bazen dolu dolu… Kendimi küçük cam fanusun içinde kardan adamla dans ediyor gibi hissediyorum :) Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, seviyorum ben karı, hele de camın önünde izlemesi, ne keyifli… Huzur veriyor insanın içine beyaz renk ve o kar tanelerinin usul usul gökten indiğini görmek… Aslında bu zamana kadar çok fazla…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme