Karalamalar

İçimden…

Her gün işten çıktığımda kafamda planlar yaparım; günümün kalanını dolu dolu yaşanmış kılmak için kabarık listeler… Altından kalkamayacağımı, her birine yetişemeyeceğimi bile bile her akşam oynarım ben bu oyunu, kimi zaman farkında bile olmam. Zihnim bedenimin bulunduğu yerden çok daha farklı şeylerle meşgul, beni mutlu çerçevelerin birinden alır diğerine sürükler… Çalışan bayan olmak gerçekten çok zor; hiçbirşeye tam anlamı ile yetişemiyorsunuz. Hele ki ruhunuza mükemmeliyetçilik bulaştıysa kıyısından köşesinden; huzursuzluk hep içinizde sorguluyor sizi yapamadıklarınızla… Aslında fazla da aceleye gerek yok; nasılsa yapılacak işler hiçbir zaman bitmeyecek, değil mi? İmreniyorum bunu diyebilen insanlara! Ne yazık ki mi demeliyim bilmiyorum ama ben onlardan olamadım, olamayacağım da… Hep kurallarım var benim katı katı; sanırım çocukluktan kalma bir alışkanlık – temelinde disiplinli bir anne… Bazen diyorum anneme de zaten “Sana benzemeye başladım” diye… ……………………. Ben ne anlatmaya gelmiştim buraya?! Neler yazmışım beş dakika içerisinde? Ah şu hınzır parmaklar! İzinsiz döktüler hemen de kafamdan geçen…

Mutluluk İksiri

Hani bazı arkadaşlarımız vardır – sayısı parmakla gösterilecek kadar az; kendimizi kötü hissettiğimizde, kolumuzu dahi kaldırmaya mecalimiz yokken o öyle pozitiftir ki birkaç cümlesi, birkaç hareketi ile bomba gibi hissettirir bizi kendimize, neye canımızın sıkkın olduğunu bile anlamayız bazen… Bu mutluluk iksiri belki hemen yanımızda, belki cep telefonunuzun ucunda ya da son zamanlarda bilgisayarınızın içinde, parmaklarınızın ufak dokunuşundadır. Çok yakınlarında bu iksiri bulabilenlere ne mutlu ama acil durumlar için hala bir şansımız var ;) Sizi içeriği daimi olarak güncellenen ve okuyucularına faydalı bilgiler sunan, bir o kadar da mutlu kılan bir site ile tanıştırmak istiyorum; (Daha önce yazılarımın aralarında dile getirmiş olabilirim ya da aranızda mutlaka bu siteyi bilenler vardır diye düşünüyorum) KİŞİSEL GELİŞİM MERKEZİ “ KİGEM ” Kazanmak için doğanların sitesi Ne kadar yerinde bir slogan olmuş, hakikaten de öyle! Ayakları yere basan bir gelişim haritası; yaşanmışlıklardan çıkarılan dersler, anlamlı ve özlü sözler, uzmanlar tarafından verilen dersler,… Bir insanı…

Yağmurlu Bir İstanbul

Bu yağmurlu havaya ve tatil gününe inat erkenden uyandım bugün; saat sadece 08.30′ du gözlerimi açtığımda… Halbuki yorgun bir beden için şu kapalı havada yapılabilecek en güzel şeylerden biri, sıcacık yorganın içinde kıvrılıp mışıl mışıl uyumaktı :) Hiç değilse “Nisan ayındayız, şu havaya bak” söylemlerine girmezdim, değil mi :)) Pek keyfim yok bu aralar… Fotoğraf makinam dün teknik servis için yola çıktı ya, tamir olup dönene kadar da iflah olmam ben :/ Gerçi hava kapalı, makinam şu an yanımda olsa da, çok başarılı çekimler yapabileceğimi sanmıyordum, hele ki daha makina ayarlarında acemiyken… İşte böyle de avuturum kendimi :)) Birsürü dergi aldım yine, aslında onları kurcalasam fena olmayacak… Her ay almasam olmaz zaten! O kadar dergiyi bir gün bu evden taşınırken nasıl toparlayacağım, bilmiyorum. Alıyorum, alıyorum ama stok sorunum olmaya başlayacak yakında ve hiç istemeden bazılarına veda edersem çok üzülürüm :( Bir dergi zaten başlı başına çok ağır olabiliyor kimi zaman,…

Bugünlerde…

Elimde bir makarayla gidip gelip ördüğüm kordondan ne yapacağımı bilmeden örmeye devam ediyor, Avustralya’ lı nedimeler için özene bezene süslediğim sevimli babetlerimin kargosunu hazırlıyor, İnternet üzerinden siparişini verdiğim sevgili Canon’ umun büyük bir heyecanla yollarını gözlüyorum :) Canon 450D görseli : Kaynak

Mart Bitmeden…

Güneşin yüzünü bir gösterip kaçtığı, bahar geliyor derken bir yandan sevinip bir yandan da eldivenimizi, atkımızı yanıbaşımızdan ayırmadığımız günlerdeyiz… Bloglara erişim yasağı ile felaket habercisi olarak başlayan bu ay depremler, nükleer sızıntı haberleri, vs. derken iyice karamsarlaştırdı hepimizi… Hatta öyle ki baharın gelişini bile unutturdu bana son yaşanılanlar… Bloglar ha açıldı, ha açılacak derken bitecek sanırım bu ay… O kadar yavaş işliyor ki erişim yasağının kaldırılması kararı biraz daha geç onaylansa herhalde biz senelerce bloglarımıza giremeyecek, birbirimizden bi’ haber hayatlarımızı sürdürecekmişiz! Sanırım Mart ayı blogumun en verimsiz dönemine isabet ediyor şu şartlar altında. Blogumu taşıma işlemleri, yeni sanal ortama adaptasyon, bol araştırma, yeni bilişsel konuların özümsenmesi derken sekteye uğradı tüm paylaşım serüvenim. Tabii bunda Amerikalı gelinlerin de katkısı büyük ki; sevimli babetleri başlarının tacı yaptılar :) Gerçekten içime sine sine üzerlerinde çalıştığım bu babetlerin çok da geç olmadan umduğum ilgiyi görmesi beni inanılmaz mutlu etti, kaç gündür evde bayram havası…

Bu Aralar…

Eski blog yazılarımı buraya aktarmak tahminimden uzun sürecek sanırım, şimdiki zaman içerisinden bir ses vereyim dedim. Meğer ne çok yazmışım; düzenle, kopyala, yapıştır; bitecek gibi gözükmüyor :) Blogger’ dan Wordpress’ e içe aktarma başarısız olunca, bu görevi bizzat kendim üstlendim ama başlayınca tabii bir blog deryasının içinde kayboldum :)) Eski blogumdaki tüm yazılarımı buraya aktarmayı düşünmüyorum zaten; genel duyuru, haberler, havadan-sudan konuştuğum o günün güncelliğini koruyan yazılarımı pek taşıma taraftarı değilim; sanki önemini kaybetmiş gibi geliyor artık… O yüzden, daha çok genel değerlendirmeler içeren ve hayatımda önemli olduğunu düşündüğüm, unutmak istemediğim olayları buraya taşımaya özen gösteriyorum. Hele ki aksesuar tasarımlarımın biri bile taşınmadı daha buraya; kara kara onları nasıl aktarabileceğimi düşünüyorum :)) Bir süre böyle koliler dağınık olacak siz çaya, kahveye geldiğinizde; çekinmeyin ama oturuverin bir kolinin üzerine, yabancı değilsiniz nasıl olsa ;) Koli deyince; aklıma babetler geldi. Şu an iki koli kadar yeni babet süslenmek için beni bekliyor da…

İçtenlikten Yoksun Paylaşımlar…

Bu yazı, 31.10.2009′ da yazılmıştır. Keşke arkalarından konuştuklarınızı yüzlerine de söyleyebilseniz… Keşke yüzlerine söyledikleriniz de içinizden gelse… Neden dürüst olamıyor ki bu insanlar? Göz göre göre yüzlerde saçılan yapmacık gülücükler, sırtlarında taşıdıkları gereksiz kamburlar niye? Ne faydası var ki bunun insanlara? Sizi özünüzden uzaklaştırmaktan başka ne işe yarıyor bu ikilik? Son zamanlarda o kadar çok gözüme batıyor ki tutarsız davranan insanlar… Tavırlarından hoşlanmadığın bir insanın ardından konuşup sonra onunla can-ciğer kuzu sarması olmak niye, anlayamam bir türlü… Joker olarak ellerinde bulunduruyorlar sanırım… Yarın işi düşerse çalacak bir kapısı olsun istiyor diye düşünüyorum… Ama yalan dolanla, ikiyüzlülükle oluşturduğunuz paylaşımlar içinde yarın o kapıyı çalsanız ne olur, çalmasanız ne olur? Sizin içten yaklaşmadığınız bir insanın size içten yaklaştığına nasıl güvenebilirsiniz? Hımm… Belki bu da sizin için önemli değildir… İçtenlikten yoksun ilişkiler içinde sürüp gitmek nasıl olsa sizin tarzınız… Ama yine de geçip giden hayatınızda daha kaliteli paylaşımlarınız olmasını dilerdim. Hiç yoktan donuk…

İstanbul’ da Karlı Bir Gün

Bahar geliyor derken kara kışa teslim olduk sanırım… O ne soğuk öyle son iki gündür… Bir yandan rüzgar, bir yandan sulu kar derken iliklerime kadar işleyen soğuğun tek güzel yanı şehre inen beyaz büyü sanırım; ağaçların dallarında, evlerin çatılarında az da olsa biriken kar taneleri insanın yüzünü gülümsetmeye yetiyor da artıyor… Bu sabah işe giderken soğuktan titreyen ellerime, işe yetişme telaşıma ve bitmeye ramak kalmış fotoğraf makinamın şarjına inat fotoğraf karesine girmeyi başarabilmiş güzellik… Ve aklıma gelmişken, geçen sene yazdığım günün anlam ve önemine uygun bir yazımla bugünü noktalıyorum; hatırlayanlar olacaktır… Kar yağıyor; pamuk gibi… Bazen ince ince bazen dolu dolu… Kendimi küçük cam fanusun içinde kardan adamla dans ediyor gibi hissediyorum :) Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, seviyorum ben karı, hele de camın önünde izlemesi, ne keyifli… Huzur veriyor insanın içine beyaz renk ve o kar tanelerinin usul usul gökten indiğini görmek… Aslında bu zamana kadar çok fazla…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme