İğnelik ve Ötesi : )

IMG_9569

Çarşamba akşam olunca yavaştan haftasonu moduna girmeye başlıyorum. Aslında daha iki gün var ama ertesi sabah uyanınca Perşembe olacağını, ardından geleninse Cuma gününün ta kendisi olduğunu bilmek yetiyor :) Eğer Çarşamba gününe kadar bloguma yazı yazmaya hiç vakit bulamamışsam – meselâ şu an olduğu gibi – bu haftayı yazamadan bitirmiş ilan ediyorum kendimce :) Çünkü sonraki günlerde genelde yaşadıklarım, hissettiklerim, düşündüklerim, deneyimlediklerim, artık her ne varsa yazılamadan kalıyor – tatil psikolojisi mi ne *.* Bir ara toparlayacağım dedikçe de birikiyor ve çoğu da zaten unutuluyor…

* * *

Öldükten sonra yaşamak istiyorsak günlük tutacaktık, değil mi? :) Şu şartlar altında 3-4 sene kadar fazladan yaşayacak varsayabilirim ben de kendimi madem :)) Bir nev’ i günlük burası da… Tabii şu noktayı da göz ardı etmeyelim; öbür taraftayken ben, alan adı ve hosting ödemelerimi yapamayacağımdan yaşayan canlı bir varlığın da bu sorumluluğu bizzat üstlenmesi lazım :D

Nerden geldim şimdi bu konuya… Annemin bir defteri var elimde… O vefat ettikten sonra İzmir’ e gittiğimde evde bulup yanıma almıştım. Günlük değil ama… Keşke günlük olsaymış… Bulduğu güzel sözleri, yazıları, şiirleri kendi el yazısı ile yazmış; içi de baya dolu bir defter. Bazen elime alır defteri, içinden bir sayfa seçerim rastgele… Kendimce bir oyun ya da bir avuntu diyelim… Sanki beni duyuyor da annem, o defterin tesadüfen karşıma çıkan sayfasında bana bir şey söylemek istiyor gibi :) Çevreden gelen her mesajı böyle abuk şekillerde değerlendirmeye çok müsaitim de :)) Çocukluktan kalan bir alışkanlık işte… (Çocukluk kelimesini unutmayın) İşte o yüzden daha çok yazmak istiyorum. Varsın olsun saçmalayayım arada ama yine de yazayım istiyorum :)

Çocukluk demiştim… Evet çocukken de böyle enteresan huylarım vardı. Şimdi yazarken aklıma geldi. Meselâ hiç unutmam yine kendi içimde o zamanlar oynadığım bir oyunu: Diyelim ki evdeyim, odamda oturuyorum. Banyoya, lavaboya, mutfağa ya da evin herhangi bir odasına biri girmiştir; annem – babam veyahut kardeşim – zaten başka da alternatif olamaz :) İçimden hemen bir dilek tutardım o esnada ve oraya kimin girdiği hakkında tahmin yürütürdüm :) Eğer bilirsem dileğim gerçek olacak derdim :)) Heyecanla kimin çıkacağını bekler, eğer yanılırsam yalnız, onu saymaz ama bir daha oyunu oynardım – bilene kadar :)) Yani çocukken ben dileklerimin gerçekleşmemesine karşı acayip tepkiliymişim :)) Şimdi burdan bu sonucu çıkardım :D Ve özellikle ben yatmaya gittiğimde lavaboya biri girdiyse ve ben bu oyunu oynadıysam, lavabodan çıkacak kişinin kim olduğunu öğreneceğim diye gözümü kırpmadan bekler, bazen uzun bekleyişlere dayanamayıp uykusuzluktan bayılırdım :))) Niye anlattım bunu şimdi, bilmiyorum… Saçmalamak dedim ya, hakkını vereyim istedim sanırım :)))

Peki, bu kadar boş konuşmuşken yazının tepesinde asılı duran ve artık çok alakasız bir hal alan iğneliğimi de es geçmeyeyim. Geçen haftasonu iğneliklerle bozunca kafayı, arka arkaya kaç tane diktiğimi bilmiyorum. Gerçi hepsini başka bir yazıda kollarından tutup buraya getireceğim ama en baştan iğnelikleri de satmak için yaptığımı söyleyeyim :) Yoksa her birine birer toplu iğne batırıp evi donatacak değilim, hehe :D

Şu an blogumun taslaklarına atılmış o kadar çok başlık ve içi doldurulmayı bekleyen yazı var; ki bu aralar fazlasıyla bölündüğümden hiçbirinin hakkını verip yazıları yazamıyorum. Birkaç cümle yazsam devamı gelecek ama yapamadım. Yapamayınca da yapılmıyor işte. Hele haftaya daha yorgun olacağımı tahmin ediyorum; planladığımız bir İzmir seyahatimiz var. Toparlanmayı ve hale yola koyulmayı bekleyen uzaklardaki evimiz ellerimizden öpecek anladığınız :)

Derken iyice dağıttığımı fark etmiş bulunmaktayım. Biliyorum bağlayamam şimdi de yazıyı bir sonuca, bağlamak istedikçe daha çok konuşurum :)) O yüzden en iyisi bu kendinden gelişen sohbeti burada bırakayım ben, yine görüşürüz diyerek ufaktan kaçayım :) Hadi kalın sağlıcakla…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

10 yorumlar

  1. Ayy nedense senin yazdıklarını okuyunca aklıma çocukken kendime yaptığım bir eziyet geldi. Nasıl vicdan yapardım. Mesela yolda yürüyorum bir çamurlu su birinkitisi gördüm. Hemen yazmaya başlardım. Efendim biri bana deseki ya bu suyu içeceksin ya da sevdiklerinden biri ölecek. Düşünürdüm biraz sonra ayy içerim derdim.
    Başka bir gün bir çöp yığını görür yine başlardım, yermisin yemez misin oyununa. Ne piskopatça birşey, alla alla. Biri benim çocukluğuma insin lütfen..

  2. Biz de bu haftasonu gidiyoruz İzmir’e, iki günlük kısa ama yoğun bir programımız var bakalım.
    Yazmak iyidir, geride hoş bir seda bırakabilmek adına yazmak bile başlı başına harika bir sebep bence :)

  3. bence sen her yazıya bir çocukluk anı yada alışkanlığı yaz hiç konu bulmakta zorluk çekmessin gibime geliyor :)

  4. gecen yolda gördüm seni ne güzel gidiyordun işine, ben otobüsteydim.
    bu iğneliğe de bayıldım çekime de.
    bu arada demişsin ya, keşke günlük tutsaymış diye. günlük tutmalıyız biz de, bu sayılmaz el yazsı gibi olur mu..
    yeni kararlar aldım bu yazıyla, iyi yolculuklarr..

  5. Demet

    cafenoHut; Çok güldüm Ayda :)) Bizde enteresan fikirler, abuk düşünceler daha o yaşlarda belirmeye başlamış :)) Yalnız olmadığımı bilmek sevindirdi beni *.*

  6. Demet

    serap; İzmir’ e gittim, geldim ama tatil amaçlı değildi. Bir dahaki sefere kısmetse ;))

  7. Demet

    benden bizden; Katılıyorum, yazmak iyidir ve o tek başına olan sebep bile yeterince güçlü, değil mi? Varsın, başka birşey olmasın… ;)

  8. Demet

    nilgün komar; Doğru söylüyorsun :)) Bende hikaye bol :))

  9. Demet

    Syhn; Öyle mi? Keşke ben de seni görseydim :) Teşekkür ederim Seyhan’ cığım, mutlu oldum yorumuna ;) Öpüyorum seni…