Eylül 2012

8 Yazılar Ana sayfaya dön
Aylık yazılar gösteriliyor Eylül 2012

Ben Bu İşe Gönül Verdim : )

Canon 450D’ yi aldığım gün daha dün gibi… Onunla ilk fotoğraf çekme deneyimim ise tam bir felaket – ti :) Gel zaman, git zaman; çözdüm dilini makinenin… Tanıdık birbirimizi, kaynaştık bolca… Bir süredir aklımdaydı ama yollarımızı ayırmak – aşk da karın doyurmuyor ki :) Canon 550D alacakken ben, 600D gözüme çarptı – ne fark vardır, vs. diye araştırırken öyle bir makine gördüm ki; bütçemi biraz aşsa da gönlüme hitap ettiğini anlayınca “Tamam, işte budur” dedim *-* Canon 60D idi yeni yoldaşım; klasmanı da Pro-DSLR imiş ya, olaya ne kadar ciddi yaklaştığımın ufak bir göstergesi olsun istedim – bu kadar değil tabii, devamı gelecek, bekleyiniz ;) Not: Bu fotoğraf da 60D’ nin dün evimize girişi şerefine dolapta kalan son 4 elmayı konu alarak çekilsin; makine daha bolca kurcalanacak olsa da şimdiden kullanıcının yüzünü güldürdüğü bilinsin :)

Cici Bici Etekler : )

Artık kendime de bir kıyafet dikeyim diyerekten ne zaman dikiş makinesinin başına otursam, çocuk etekleri dikerken buluyorum kendimi :) Daha kısa sürede bittiğinden midir nedir, özellikle kızlara yönelik birşeyler dikerken çok eğleniyorum. Öyle basit, beli lastikli modeller oluyor genelde de… Zaten şu anki deneyimlerim de düğmeli, fermuarlı modellere elvermez ya neyse :) Çevrem de çocuk kaynadığından değil hani; Deren bebek sebepleniyor şimdilik bu aşkımdan :) Evdeki tüm eşyalarını da benim aldığımı sanıyor çocuk bu yüzden :D Bu eteğin kumaşını hatırlayanlarınız olacaktır – daha önce kırkyama yastık dikmiştim. Hazır havalar soğurken, kumaş da kadifemsi olunca artan parçadan beli lastikli bir etek dikiverdim ben de… Çekmecede duran kıvırcık saçlı kız broş da bu eteğe eşlik etsin istedim. Üzerine de çok yakıştı Deren bebeğin :) Gönül isterdi ki etek üzerindeyken fotoğraflarını da çekebileyim ama yerinde pek durmadığı için yakalamam mümkün olmadı :)) Bu kumaşı da benim şu Üsküdar’ daki meşhur kumaşçımda bulmuştum. Normalde…

Kırkyama Puf

* Öyle her gördüğün kumaşı almaya kalkıp bir ondan, bir bundan diyerek dikmeye kalkarsan; Geride kalan kumaş artıklarını değerlendirmek için can atarsın. * Durup durup yastık dikip kimselere de vermez, üstüste sıralarsan; Ortalığı basan elyaf yığınlarından kurtulmak için en makûl yolu bulmaya çalışırsın. * Baykuştu, nikah şekeriydi derken haftalarını, aylarını bir silikon tabancasıyla doldurursan; Dikiş makinan ile özlem gidermek tek arzun olur da hep boş bir anını kovalarsın. Ve bir bakarsın; Cuma akşamı iş çıkışı başlayan serüven… Cumartesi sabahı gözüne uyku girmemesi ile devam eder… Ölç, kes, dik, doldur… Derken bu durumdan en mutlu eşin olur… “Sonunda benim için birşey diktin” der durur :))

Havadan, Sudan, Cuma’ dan : )

Nihayet Cuma geldi… Bu hafta departmanda tek olmamdan mı bilmiyorum; bir türlü geçmek bilmedi zaman. Her sabah çalan alarmı sustururken haftanın ilk gününden şu son mesai gününe kadar yaşadığım buhranı anlatamam. Kimileri mevsim değişikliğine bağlıyor böyle durumları ama şu yağan yağmur çok da hüzünlendirmedi bu kez beni aslında; boynuma birşeyler dolamayı özlediğimi itiraf bile edebilirim :) Bu hafta yazmadığım günler yüzünden beni ayıplayan Deren Bebek’ le devam edeyim *.* Vallahi, ben de kendimi çok ayıpladım da elden gelen birşey yok :) Çalışan insanın hali diyeyim. Sıklıkla yorgunluktan uyuyakalan bedenimi tutup da bilgisayar başına oturtamadım pek fazla, ikna edemedim kendisini :) Hıh, neredeyse dört – beş ay kadar uzun bir süre dikiş makinesinde adamakıllı birşeyler dikmeyince kaybolan hakimiyetimi yeniden kazanma çabaları ve galip gelen yeni birşeyler öğrenme isteğim de aslında pek zaman bırakmadı bir çift kelam etmeme. Uyuyakalmadığım zamanlarda sanırım ya makinede penye kumaş dikmeye ya da Photoshop programında fotoğraf işlemenin…

Renkli Ikea Düzenleyicisi

Ikea hakikaten evimizin herşeyi, değil mi? :) Beni zamanında saklama kutuları ile tanıştıran, mağazadan içeri girdiğimde kendimi kaybettiğim, hatta uğruna araba + ehliyet almayı düşündüğüm tek yer diyebilirim :) Keşke daha kolay ulaşılabilir bir noktada olsaydı da kendisini daha sık ziyaret edebilme şansım olsaydı; zira bir erkeğe (kendisi koca kişisi olur) kalınca işim, mümkün mertebe uzak tutuluyorum böyle yerlerden, ben de kataloglara bakarak avutuyorum kendimi… Bu düzenleyici de İzmir’ de yaşarken Ikea’ dan aldığım ilk ürünlerden sayılır. Öyle devasa gözüktüğüne bakmayın, aslında 9 çekmeceli olarak satılıyor; ben annemin evinde aynısından bir tane daha bulunca, geçen gitmemde onu da kendi evime transfer ettim… Yalnız çekmece adedi çoğalınca gözüme öyle ruhsuz gözüktü ki bu tahta parçaları; ön kısımları renklendirmeye karar verdim. Boya işleri ile aram pek iyi olmadığından ya da hiç bulaşmak istemediğimden diyeyim; aklıma ilk gelen keçelerim oldu. Yaptığım iş çok basit; çekmelerin ön yüzlerinin en – boy ölçülerini alıp oyuk…

İlk Gelin – Damat Çekimim -

Nikâh gününe dair henüz toparlayamadığım fotoğraflar bekleyedursun; paylaşmak için sabırsızlandığım düğün günü fotoğraflarını görücüye çıkarmak istiyorum. Kendileri benim bu vesile ile ilk gelin – damat fotoğrafı çekimlerim olduğundan fazla da uzun yazmadan görsellere ağırlık vereceğim bu kez… Her ne kadar çekim için planlanan süre 2 saat iken 1 saat 15 dakika ile sınırlandırılsa da, kardeşimin makinesi elime alır almaz çat diye donup kalınca kendi makinemle fotoğraf çekmek zorunda kalsam da, bir türlü oturacak bank – masa türevleri gibi birşey bulamasam da bir “İLK” için çalışmam fena sayılmaz sanki :) Hadi, siz bakın, değerlendirin ve sayfamı terk etmeden yorumlarınızı iletin, olur mu? :)

Nikâh Masasına Oturdun İşte…

Eğer işyerinden öğleden sonrası için izin aldıysam, sabahtan nasıl bir hızla çalışıyorsam işten çıkmama en az bir saat kala tüm acil işlerimi toparlamış oluyorum :) Son dakika aksiliklerine pek tahammülüm olmadığından, çevremde işimle ilgili bilgi alışverişinde bulunmam gereken her kim varsa da o gün burnundan getiriyorum *-* İşte böyle adrenalini yüksek bir Cuma gününe “Merhaba” dedim :) Saat 12.30 olduğunda Anadolu Yakası’ ndan Avrupa Yakası’ na geçmek için mücadelem çoktan başlamıştı bile… Eve git, kıyafetleri ayarla, saçı-makyajı yap; arada “Ne durumdasın?” diye arayıp duran kocaya laf yetiştir derken nikâh şekerleri sepetini kaptığım gibi soluğu gelin arabasında aldım. Gayet neşeli bir şekilde, oyun havaları eşliğinde gelini kuaförden almaya giderken ne olduysa öyle bir trafik içerisinde kaldık ki; hani arabanın bulunduğu noktadan kımıldamadığı o geçmez dakikalar arka arkaya sıralanır, hani hep de en acil işinin olduğu zamanı bulur ya – işte bizzat onu yaşadık, deneyimledik. Bana günler öncesinden kendi nikâhına geç kalsan…

Yüzdük, Yüzdük, Kuyruğuna Geldik :)

Yarın nikâhımız var; yani kardeşimin nikâhı – olayın içinde fazlasıyla olunca birden kendiminmiş gibi geldi :)) Öğleden sonrası için işyerinden izin aldım; işten çık, koşa koşa eve git, hazırlan, çık, salona yetiş şeklinde bir maratona gireceğim. Eminim zamanla yarışırken ben, bir türlü hazırlanamayacak, o kafamdaki harika saçı ve makyajı ASLA yapamayacağım :)) Sonra, eşimin binbir söylenmesi ile arabaya binip elimdeki minik ayna ile rötuş peşinde koşacağım – bu hep böyle oldu, böyle olur :)) Aslında sırf bu hengâmeye engel olmak için kuaför randevumu da almıştım ama son dakika gereksiz masraf olarak görüp iptal etmekten yana kullandım tercihimi. Zira Pazar günü düğün için zaten kendilerinin yollarını aşındıracağım :) Hatta bizim yarından itibaren yataklarımızı düğün salonlarına taşımamız daha yerinde olur; ki Cuma günü kardeşimin nikâhı + Cumartesi günü eşimin yakın bir arkadaşının düğünü + Pazar günü kardeşimin düğünü şeklinde bir rutimiz mevcut :) 3 gün boyunca topuklu ayakkabı üzerinde durup geç vakitlere…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme