İzmir Seyahatim

Derken kaç gündür yayınlanması planlanan yazımı bir türlü toparlayamamışım. Neredeyse tekrar İzmir’ e gideceğim :)) Ikea kumaşlarımın hasreti ile blogumu güncellemeye fırsatım kalmadı; ki daha dönemediğim birsürü yorumunuz var.

Ne diyordum…

kamil_koc

Geçtiğimiz Cuma günü işten çıktıktan sonra kendimi apar topar Kamil Koç’ un otobüslerinden birinde buldum. Rahat Hat olmasını özellikle tekli koltukta yolculuk yapmak için istiyorum; o nedenle bir sonraki otobüste yer bulamayınca erkenden yollara döküldüm. Hal böyle olunca tabii; işten çık, koşa koşa eve git, bir önceki günden hazırlanmış valizini kap ve otobüs terminaline yollan şeklinde bir maraton yaşadım.

Eşim işyerinden izin alamadığı için beni sadece yolcu etmekle yetindi. Her ne kadar gönlüm onu yalnız bırakmaya elvermese de karışık duygular içerisinde İstanbul’ a kısa süreliğine veda edip bir yanımda Canon fotoğraf makinası, bir yanımda boyun yastığı, ayaklarım elbette ayakkabısından çıkarılmış şekilde sallanarak, yaklaşık 9 saat kah uyumaya çalışıp kah karşımdaki minik TV ekranını (örnek yukarıdaki görsel) kurcalayarak vakit geçirdim.

Yalnız söylemeden geçemeyeceğim; o kulaklıklar faciaydı, kullanıcıya verdiği rahatsızlık had safhadaydı. Kamil Koç’ un servis geliştiricilerine tavsiyem, o kulaklıkları değiştirmeleri yönünde olacak. Bir de TV için minik bir kullanım kılavuzu koysalar ya! Herkes ekrana dokunup izlediği filmi durdurabildiğini ya da ileri-geri alabildiğini nereden bilsin? :) Bunu dönüş yolunda keşfettiğim için giderken izlediğim yarım kalan filmin devamını getiremedim. Feribota binerken kapanan ekran tekrar açıldığında filmimin de izlediğim yerde kalmadığını görünce küstüm, izlemedim ben de :))

Boyun yastığını ise bu yolculukta ilk kez deneyimledim. Mola yerinde 3,5 TL’ ye aldığım eflatun renkli bu yastık genel olarak yolculuğumu daha rahat geçirmemi sağlasa da benim gibi otobüste huysuz uyuklayan birinin sabah kalktığında o yastığı kafasına geçmiş şekilde bulmasına sebep oldu :D

Sabahın 06.00’ sında indiğim İzmir otogarı bana hiç yabancı değildi, aradan uzun zaman geçmesine rağmen. Sanırım sadece değişen bendim; çünkü İstanbul psikolojisinden henüz sıyrılamamış olmalıyım ki yolcusu olmayan dolmuşa yetişmek için kendimi kendimle yarışır bir halde buldum :)) Sonra oturup halime güldüm :D O dakikalarda özellikle herkes aheste bir şekilde takılırken ben o yavaşlığın beni rahatsız ettiğini hissettim. Her yere hızlı adımlarla yürümek zorunda kalınca İstanbul sınırlarında, doğal bir şaşkınlık sonucu büründüğüm ruh hali sadece. Çok geçmeden alıştım canım; ne de olsa benim hamurumda İzmir’ lilik var *-*

Bundan üç sene önce İzmir’ de ikamet ederken evim Bornova tarafındaydı. İzmir’ de yaşayanlar; Küçük Park civarının insanı ne kadar mutlu ettiğini bilir :) Ben İzmir’ den İstanbul’ a taşındıktan sonra annem uzun süre İzmir’ in merkezinde kalamamış ve kendimize ait olan evimize, Torbalı’ ya geri dönmüştü. Bu arada, siz Torbalı’ yı duymuş muydunuz? İzmir’ in ilçelerinden biridir, Kuşadası’ na yarım saat mesafede :) İlçe olmasına rağmen kalabalık nüfuslu, gelişime açık, emekli olduğunuzda gidip rahatlıkla kafanızı dinleyebileceğiniz bir yerdir *-*

Torbalı’ da dolmuştan indiğim ilk dakika bana kısalmış gibi gelen binalar, çok ıssız bulduğum (ama bu durumdan kesinlikle rahatsız olmadığım) sokaklar, saatin ilerlemesi ile yüzümü kavurmaya başlayan güneş bana İzmir’ e geldiğimi hatırlattı. Hatta abarttığımı düşünebilirsiniz ama yanımdan geçen insanlar bile bir gecede sanki sihirli değnek değmiş gibi yardım meleği olmuşlardı :))

Annemle beraber Cumartesi günü Torbalı’ da akrabaları gezmeye başladığımda hemen boynuma Canon’ umu taktım; anları kaçırmamam lazımdı :) Annem ilk başta yadırgayıp makineyi çantama koymam konusunda ısrar etse de zaman içerisinde alıştı bu duruma.

Annem – Kızım, koy şunu çantana. Burası küçük yer. Herkes bize bakacak.
Ben – Aman anne, baksın, ne olacak. Hem derler bayana bak, kendine özel fotoğrafçı tutmuş :) Havan olur, daha ne istiyorsun :))

………

Anneanne, dede, dayı, teyze, kuzenler derken Cumartesi günüm göz açıp kapayıncaya kadar biti. Tabii tatilimin yıldızı Nazlı Kız’ dı. Bir önceki yazımda bol bol fotoğrafını paylaşmıştım sizlerle. Fotoğraflardaki sevimliliğinin yanında bir de o kadar akıllı ki; o lafları nereden bulup da çıkarıyor, şaşar kalırsınız :)

Ona bebek hediye ettiğimde, paketini açmadan önce bana söylediği bir şey:
– Sen şimdi bana neden hediye aldın ki?

Mantıklı, değil mi? :))

………

Cumartesi günü yorgunlukla yatağıma nasıl yattığımı ve nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum. Pazar günü annemin her zamanki gibi beni erkenden uyandırmasına maruz kaldım :) Zamanım sınırlı olduğu için ne kadar erken kalkarsam benim için kar gerçi. O gün de İzmir’ e gitmeyi planlandığımız için işime geldi açıkçası :))

Yalnız Pazar gününün detaylarını anlatmadan Cumartesi’ den birkaç görsel ile bu yazımı noktalasam iyi olacak gibi :) Çünkü yazımın daha da uzayıp sizi kaçırmasından korkuyorum :))

çamlık

çamlık2

çamlık_3

dut
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

4 yorumlar

  1. Demet

    hayatmelodisi; Devamını toparlayamadım henüz canımcım. En kısa zamanda :) İzmir havası güneşli, kavuruyordu ama yine de iyi idi *-*

  2. ben de izmirliyim:))) hem de torbalııı.komşu sayılırız çünkü ben tireliyim:)))arası ne ki, yarım saat:))

  3. Demet

    özlem; Aaa öyle miii :) Komşu çıktık desene :D

Gezinme