Haftasonundan Bir Demet

İnsan çalışınca Cumartesi – Pazar günlerinin kıymetini daha iyi biliyor. Ben ne zaman harcadığım saatlerin muhasebesini yapar oldum, ne zaman haftasonu kırıntılarından maksimum faydalanmaya çalışır oldum; hatırlamıyorum. İzmir’ deyken böyle değildim ama; onu çok net biliyorum :) Belki İstanbul’ un trafiği, yoğun temposu; belki zaman içerisinde genişleyen sorumluluklarımın çapı; belki 30 yaşına dayadığım merdiven; belki de bunların hepsi… Evet, bunların hepsi mahvetti beni dermişim :)))

Tüm bu psikoloji çerçevesinde, Cumartesi günleri çalışmıyor olmamı bana bahşedilen bir lütuf olarak görüyorum. Mesai saatlerini de aslında 18.00’ den 17.00’ ye çekseler fena olmayacak ama neyse :)) Farklı firmalarda Cumartesi çalışmanın hazzına (!) vardığım için halime şükretmem gerektiğini çok iyi biliyorum *-* Böyle bir hazza şu an itibari ile nail olanların da tez elden bu duygudan men edilmesini can-ı gönülden diliyorum ;)

Nasıl ki haftaiçi her akşam erken yatacağıma dair kendime söz verip de uygulayamazsam, haftasonu da erken uyanmak için kendime söz verip, sabah gözlerimi açtığımda planladığım saatte ayılamamanın verdiği vicdan azabı ile kıvranır dururum :) Ha, o azapla sadece kendimi yaksam yine iyi; Cumartesi günleri çalışan eşimi de beni uyandırmamakla suçlar, aynı azabı ona da yaşatırım :) Hoş, aradığında da beni bir saat sonra tekrar aramasını söyleyerek haftasonu yatak keyfini dört dörtlük yaparım ve her Cumartesi günü çift kişilik yatağa tek başıma sahip olmanın verdiği dayanılmaz çekicilikle, kendi ebatlarıma son derece tezat davranışlar gösteririm – sığamam o yatağa; büyürüm de büyürüm :))

Geçtiğimiz Cumartesi de benzer bir senaryo yaşandığını anlatmama gerek yok sanırım :) Vücut ne yapsın; haftaiçi günlük aldığı 5-6 saat uykuyu başka nasıl telafi edebilir ki… Ona da hak veriyorum; enerji depoluyor bir sonraki bölüm için :)

Aslında Cuma gecesi mandal süslemeyi bırakabilseydim ve uyku moduna geçebilseydim, Cumartesi gününe daha erken başlayabilirdim. Yok ama olmaz; benim ilham perilerim genelde gece gelirler; vücut saatim öyle ayarlı galiba :) Geceyarısı olduğu zaman bana bir hâller oluyor *-*

Şimdi, burada duralım; bir nefes alalım :) E, ne güzel gidiyorduk, niye durduk, değil mi? Hele siz şu dörtlüğü bir not edin de bir gün lâzım olur filan – anlayana ;) “Gelen ilhamı sakın kovalama; Küsüp kaçar sonra uzaklara; Sen göster misafirperverliğini; Çalsın kapını arada sırada” İşte, benimki de böyle bir durum :) Hiç bir ilham kıvılcımını söndüremem – ne zaman gelirse gelsin… Zaten onun için hep yapacak birşeylerim; günleri saatlere, saatleri dakikalara bölerek bir yaşama eylemim var :)

Gerçi bu haftasonunda vaktimin büyük kısmını elektrikli süpürgeye, toz bezlerine ve çamaşır makinesine ayırdım diyebilirim :) Tabii, mutfakta bol bol dertleştiğimiz dört gözü de yanan ocağı atlamayalım lütfen :)) Bu kez haftaiçi en az üç gün için yemek plânlaması yapacağıma dair söz vermiştim de kendime :) Yoksa, işten eve gittiğimde yemek öyle büyük bir sorun oluyor ki – çalışan bayanlar hâlimden anlarlar; karnımın gurultusunu mu susturayım, yiyecek basit ve hızlı birşeyler mi yapayım derken yaşadığım curcunadan bi’tap düşüyorum :) Gerçi ben bir salata ile de doyabilirim ama aynı durum bir erkek için söz konusu olmuyor, bilirsiniz :)) O nedenle, en makbul olanı yemekleri önceden hazırlayıp dolapta bekletmek; ki zamanında annem bana böyle tavsiyelerde bulunduğunda şaka yaptığını düşünürdüm :)) Neyse, bu hafta kafam rahat; evde yemeğim var – ısıt, ye işte *-*

Hâliyle, fotoğraf makinemle ve dikiş makinemle pek iletişim kuramadık bu tatilde. Aslında fotoğraf makinesinin gönlünü yine bir saatliğine aldım ama dikiş makinem açısından pek parlak değildi durum… Öyle teferruatlı bir işe kalkışınca (detayını diğer yazımda belirteyim) ben tüm keçe kırpıntılarını değerlendireceğim diye makine başına oturma aşamasına geçemedim henüz :) Ne zorum varsa…

Bu arada, yine aklıma geldi; artık keçe siparişi vermem lâzım… Bir yıldır sanırım keçe almıyorum. Gerçi bir zamanlar Forum İstanbul’ da olan Hobi Meydan mağazası eğer ki Nişantaşı’ na taşınmamış olsaydı şu an renk renk keçelerim olabilirdi ama kısmet olmadı; ben mağazaya gittiğimde onlar dükkânı kapatmışlardı… “İnsan taşınmadan önce haber verir” diyorum, başka da birşey demiyorum :))

Neyse… Havalar da soğudu, değil mi? :) Hani ben ufaktan kaçıyorum da anlayın işte *-* Yağmurda-çamurda sakın ola, üşütmeyin; kalın giyinin, dışarı çıkarken atkınızı-berenizi takmayı ihmal etmeyin… Ne gerek var şimdi beni okurken bir elinizde mendil, çeşme taklidi yapan bir burun ve arkada hapşırıkların seramonisi? Haksız mıyım yani? :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

6 yorumlar

  1. Şimdi aklıma geldi, hani benim mini mini kartlar postumda sormuşsun ya ipi nereden aldın diye. Ben Kabalcı’dan almıştım. Sonra Beşiktaş’ta ki kitapçılardan birinde de gördüm hatta babam için aldım. Bahçede kullanıyor. İngiliz ipi de deniyor bunlara, paket ipi de.

  2. çok şeker bir post olmuş :)) cümleler inanılmaz tanıdık normalde ben 7.30-12.30 çalıssam da cumartesi yataktan kalmak inanılmaz eziyet , çünkü uyandığımda okul işleri beni bekler öle gezme tozma hayal bana o yüzden 5 dk 10 dk amannnnn dünyayı ben mi kurtaracağım diyerek açık olan tek gözümü de kapar uyurum :)))

  3. Demet

    cafenoHut; Canım çok teşekkür ederim. Nasıl aklıma gelmedi kitapçıya bakmak :))) En kısa zamanda Beşiktaş’ tayım o zaman, o ip bulunup alınacak :D Tekrar teşekkür ederim Ayda’ cığım ilgine… Öpüyorum seni…

  4. Demet

    tuba; Haha :)) Anlarım halinden :) İnsan yoruluyor, dinlenmek istiyor… Evet, bazen dinlenme kısmını abartabiliyor :)))

  5. geç kaldın tatlım, ben şifayı kaptım bile! hem de oğlumdan! o hemencecik iyileşti ama ben hala burun çekiyorum ;p

  6. Demet

    Antigone; Geçmiş olsun canım, iyi bak kendine :) Daha mandal boyayacaksın hem :)))

Gezinme